Get Up to 40% OFF New-Season Styles * Limited time only.

Osmanlı’da Sabun Kültürü

Osmanlı’da Sabun Kültürü

Ara sıra, Bekir Çavuş’la, onun gezip gördüğü yerlerden bahsederiz. Bekir Çavuş, çok yer gezip görmüş olmakla övünür. Onca, hemşerilerinin bu kadar geri kalmalarının sebebi, kendisi gibi gezip görmemiş olmalarıdır.

– Ah, beyim, bir düşün. Yirmi üç yıl askerlik bu. Ne Urumeli kaldı, ne Şam, ne Girit… Ve sırasıyla, bütün bulunduğu yerleri sayar. Ona göre dünya, bir uzun şerit gibidir. Bu köyden başlar, bu köyde biter. Ve bu şerit üstünde şehirler, ülkeler, kıtalar, adalar, sıra sıra, birer yol menzilini gösteren noktalardır.

– Girit’te, der, ben, sabun yapılırken gördüm. Zeytini, böyle bizim gibi dibekte dövmüyorlar. Fabrikaları var: Bir yandan zeytin koyarsın, öbür yandan yağ çıkar. Çekirdekleri bir yana, çöpü, posası bir yana gider. Buz gibi zeytinyağı. Aha, tıpkı İstanbul suyu gibi. Sabuna gelince…

(“YABAN” Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İstanbul 1932, sayfa 28)

Eserdeki Zeytin Sabunu ve tarihe iz bırakmış, günümüzde de simgeleşmiş Girit, Siyah Paşa, Trablus, Misk, Çiçek, Hünkari, Beyaz-Alaca, Kara, Kandiye, Arap, Leke, Fes Sabunları ve niceleri….. Osmanlı’da üretilen şimdilerin başyapıtları bu sabunlar, döneminde oldukça yaygın kullanılıyordu. Geleneksel davranış biçimlerini de şekillendiren sabun saray hanımlarının eşyaları arasında sıkça yer alıyordu. Altın sabun tepsisi hanım sultanların demirbaşları idi. Miskî sabunu o kadar değerliydi ki sultana hediye edilebiliyordu.

Osmanlı’da Bir Sabun Fabrikası

Sabunhâne denilen küçük işletmelerde üretimi yapılmaya başlanan sabun 19. yy itibari ile fabrikalaşmaya başlamıştır. Türkiye’de köylere de ismini veren sabun, geleneksel yöntemlerle üretilmeleri durumunda yıllardır doğal formunu korurken kostümünü değiştirmektedir. Medeniyet simgesi temizlik abidesi sabunu, Alman Kimyacı Justus Von Liebig, “Bir devletin sabun tüketimi sağlık ve medeniyetinin ölçüsü olabilir. Eğer iki ülkenin nüfus toplamları birbirine eşitse en fazla sağlıklısı ve en fazla medeni olanı daha çok sabun tüketeni olacaktır” diyerek tanımlamıştır.
Aynı zamanda Nihad Sâmi Banarlı “Türkçenin Sırları” adlı eserinde; “sabun kokusunu yâhud sabundaki hafif ve güzel kokuyu sever misiniz? Sanırım çok insana bu koku, doğrudan doğruya temizliğin kokusu, onun tüten buğusu imiş gibi, hoş gelir” tasvirinde bulunuyor.

En Güzel Sabun Tarifi

Osmanlı Devleti’nde sabunun üretim, pazarlama ve tüketimi ile ilgili ilk resmi bilgileri Fatih, II. Bayezid, I. Selim ve Kanuni dönemi kanunnâmelerinde  bulunmaktadır. Telhis-i Beyân adlı kanunnâme mecmuasında ki sabun tarifi;

“kara sabunda beş yüz vukiyye iç yağı bir nevbetdür kazgana koyub on sekiz gün gice gündüz kaynadub yirmi eşek yükü kül ve bir araba kireç ve on kile tuz suyı ile halt edüb sabun olur buna bir nevbet ve bir kazan dirler”. “yerlü sabun yine sabun hurdasından yapılur. Bir kazan yüz yirmi vukiyye gelir. Buçuk kantar kalya taşı iki yüz akçeye alınur. İki küfe kireç kırk dört akçeye, on vukiyye tuz ve beş küfe külhan küli yüz elli akçeye, ve bir çeki odun kırk akçeye, bir gün kaynamak ile hâsıl olur. Üç âdem mu’âvenetine muhtaçdur. Otuz akçe ve günde on akçe mağaza kirası ve her vukiyye sabun kırığı onar akçeye alınır. Ba’de’t-tabh on sekize satılur.” “koyun yağı vukiyyesi onar akçe ve sığır yağı vukiyyesi sekizere ve her eşek yükü kül beş akçeye ve kireç arabası yüz akçeye tuzun kilesi yirmi ikiye, on iki araba odun bir nevbette gider. Her arabası ellişere ve işçiye bir nevbette üç yüz akçe olur. Mum ve saka ve sair masârif-i cüz’iyye ile her nevbette sekiz yüz vukiyye sabun çıkar gahi yirmi vukiyye noksan üzre gelir. Vukiyyesi onara verildikde kendülere bir nevbette bin beş yüz akçe fâide kalur.” Şeklindedir.

(Said Öztürk, “Osmanlı Kültürel Mirasında Sabun” Telhisü’l-Beyân, vrk. 184b. sayfa 90)

Bu gönderiyi paylaş

Comments (2)

Bir yanıt yazın